Telif Hakkı Koruma
İnsanın kendini ifade etme ihtiyacının ve düşünsel ürün üretebilme kabiliyetinin bir sonucu olarak fikri ürünlerin ortaya çıkması çok eskilere dayansa da, bu ürünlerin telif hakkı koruması altına alınması yavaş bir süreç izlemiştir. İlkçağ ve Ortaçağ’da fikir ürünleri, üzerinde yer aldığı maddi nesneden ayrı düşünülmemiş ve çoğaltma tekniklerinin keşfedilmemiş olmasına bağlı olarak henüz ekonomik bir değeri olmadığından, eser sahibi hukuken korunmamıştır.
Bu bakımdan matbaanın icadı fikri ürünlerin çoğaltılmasının ve ekonomik değer ifade etmesinin önünü açmasından hareketle, fikri hakların kabulünde bir dönüm noktasıdır. Daha sonra fikri ürünlerin hızla çeşitlenmesi ve çoğaltılabilmesi, fikri mülkiyet yasalarıyla telif hakkı korumasının düzenlenmesi ihtiyacını doğurmuştur. Bu yazıda konunun daha anlaşılır olması açısından, günümüzde telif hakkı korumasından bahsetmeden önce, telif hakkının kapsamı ve farklı eser türleri üzerindeki görünümü incelenecektir.
Telif Hakkının Tanımı ve Kapsamı
Telif hakkı, fikri emek ile meydana getirilen her türlü sanat eseri, düşünce ve ürünün kullanılması ve kopyalanmasına ilişkin hukuken sağlanan haklardır. Copyright, telif hakkı kavramının İngilizce karşılığıdır. Bu kavram ilk olarak sadece edebi eserlere ilişkin olarak kullanılmış, sonradan anlam genişlemesine uğrayarak tüm fikri haklar için kullanılır hale gelmiştir. Hukukumuzdaki telif hakkı kavramı için de durum böyledir. Telif haklarını konu alan hukuk alanı, fikri mülkiyet hukukudur.
Dünyada fikri mülkiyet hukuku alanındaki ilk kanunlaştırma hareketi 1709 yılında İngiltere’de, The Statute of Anne (Kraliçe Anne Kanunu) ile başlamıştır. İzleyen yıllarda Almanya ve Fransa gibi devletlerin telif hakkını düzenleyen yasaları kabul etmesiyle telif hakkı koruması dünya çapındaki kanunlaşma sürecini devam ettirmiştir.
Ayrıca telif hakkı korumasında dünyada birlik sağlanması ve fikri mülkiyet yasalarının uyum içinde olması amaçlanarak Bern Sözleşmesi (1979), TRIPS Anlaşması (1995), Roma Sözleşmesi (1961), WIPO İcralar ve Fonogramlar Anlaşması (1996) ve WIPO Telif Hakları Anlaşması (1996) gibi çok sayıda uluslararası sözleşme imzalanmıştır.
Osmanlı dönemindeki telif hakları ile ilgili ilk hukuk metni Encümen-i Daniş Nizamnamesi(1850)’dir. Ardından 1857 tarihli Telif Nizamnamesi çıkarılmıştır. Ancak telif hakları alanında gerçek anlamdaki ilk kanun 1910 tarihli Hakk-ı Telif Kanunu’dur. Son olarak günümüzde halen yürürlükte olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu(FSEK), 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir. FSEK yürürlüğe girmesinden bu yana pek çok değişikliğe uğramış, özellikle 1995’te TRIPS Sözleşmesi’nin imzalanması akabinde yapılan köklü değişiklikle Avrupa Birliği hukukuna uyum sağlamaya başlamıştır.
FSEK’e göre bir fikri ürünün eser olarak kabul edilip telif hakkı korumasından yararlanması için kanunda sayılan eser türlerinden birine dahil olması, şekillenmiş (üçüncü kişiler tarafından algılanabilir) olması, sahibinin hususiyetini taşıyor olması ve fikri bir çabanın ürünü olması gerekir. Telif hakları, FSEK’te sınırlı sayı ilkesi (numerus clausus) uyarınca sayılan dört ana eser kategorisinde koruma sağlar. Bunlar:
1-İlim ve Edebiyat Eserleri: Herhangi bir şekilde yazı ve dil ile ifade olunan eserler, bilgisayar programları, yazılı koreografi eserleri, bedii vasfı (estetik değeri) olmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eseri, haritalar, planlar ve mimari tasarım projeleri.
2- Musiki Eserleri: Her tür sözlü ve sözsüz bestelerdir.
Bir müzik eserini icra eden icracı sanatçı vasfına haiz olup eser sahibi değil, bağlantılı hak sahibidir. Aynı zamanda yapımcı da eser sahibi değil, bağlantılı hak sahibidir. Eser sahipleri ve bağlantılı hak sahipleri, idari ve mali açıdan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetiminde olan meslek birliklerine üye olarak eserden doğan mali haklarının takibini bu birliklere devredebilirler.
Meslek birlikleri, üyelerinin ortak çıkarlarını koruma, FSEK ile tanınmış haklarının idaresi ve takibi, alınacak müzik telif hakkı ücretlerinin hak sahiplerine dağıtımı amacıyla kurulan özel hukuka tabi tüzel kişilerdir. Eser sahibi, meslek birliğine üye olmaya ya da üyelik statüsünü devam ettirmeye zorlanamaz.
3- Güzel Sanat Eserleri: Resimler, heykeller, fotoğrafik eserler, karikatürler, mimari eserlerdir.
Fotoğraflar da FSEK kapsamında güzel sanat eseri olarak kabul edilmektedir. Diğer eser türlerinde de olduğu gibi bir fotoğrafın eser kapsamına girmesi ve fotoğraf telif hakkından bahsedilebilmesi için fotoğrafın eser sahibine ait yaratıcı unsurlar (özgünlük) içermesi gerekir. Fotoğrafın eser sahibi o fotoğrafı çeken kişidir.
Bir fotoğrafla telif hakkı ihlalinde bulunulduğu iddiasının ileri sürülebilmesi için, telif hakkı korumasından yararlanan başka bir fotoğrafın varlığı ve bahsi geçen fotoğrafın onunla ciddi ölçüde benzerlik taşıması gerekir.
FSEK kapsamında korunan fotoğrafların sahibinin izni olmaksızın kullanılması kişinin hukuki ve cezai sorumluluğunu gündeme getirir.
4- Sinema Eserleri: Sinema eseri herhangi bir şekilde tespit edilmiş olan, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir. Tespit edilmiş olmak filmin kaset, cd vb. bir araçla sabitlenmesi, başka bir deyişle algılanabilir hale gelmesidir.
Sinema eserinin telif hakkı korumasından yararlanabilmesi için hareketli görüntü dizisinin varlığı ve sahibinin hususiyetini yansıtması gerekli ve yeterlidir. Belirli bir çekim tekniğinin kullanılması ya da yönetmen ve senaryonun bulunması şart değildir. Örneğin günlük olayların filme alınması da eğer sahibinin kişisel özelliklerini yansıtıyorsa film telif hakkı kapsamında korunur. Sadece estetik filmler değil, bilimsel, öğretici ve teknik mahiyetteki filmler de sinema eseri kapsamında korunur.
Ayrıca reklam ve dizi filmleri ve çizgi filmler de sinema eseri olarak korumadan yararlanır. Bu bakımdan dizi telif hakkından bahsetmek gerektiğinde de sinema eserleri dayanak noktası olacaktır.
FSEK madde 8/3’de sinema eser sahiplerinin kim olduğu tanımlanmıştır. Buna göre;
“Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır.” Bir sinema eseri meydana getirirken birlikte çalışmanın neredeyse zorunluluk olması, böyle bir düzenlemenin yapılması sonucunu doğurmuştur.
Esere ilişkin gerçekleştirilecek işlemlerde tüm eser sahiplerinin yazılı onayı gerekir. Hak sahiplerinden biri geçerli bir sebebi olmaksızın yapılmak istenen işleme izin vermiyorsa, FSEK m. 10 uyarınca mahkemeye başvurularak bu işlem gerçekleştirilebilir.
Sinema eserini sermaye gücü ve organizasyon yöntemiyle ilk olarak tespit eden yapımcı ise, eserin sahibi olmayıp ancak eser sahiplerinin maddi haklarını devrettiği bir sözleşmeyle bağlantılı hak sahibi haline gelir. Bunun dışındaki oyuncular ve kameraman, makyöz gibi sahne arkasında çalışan kişiler eser üzerinde hak sahibi değildir.
Sinema eserlerindeki koruma, bir başka deyişle film/dizi telif hakkı, eser sahibi yaşadığı sürece ve öldükten 70 yıl sonraya kadar varlığını sürdürür. Yapımcı da ilk tespitin yapıldığı tarihten itibaren 70 yıl süreyle korumadan yararlanır.
Filmin senaryosu ya da müzik eseri bağımsız bir eser niteliği taşıyorsa, sinema eseri üzerindeki hak sahipliğine zarar gelmemesi şartıyla senarist ya da besteci sadece kendi eseri bakımından da telif hakkı korumasından yararlanabilir.
Sinema eserinin yapımcısı eser sahiplerinden mali hakları kullanma yetkisini devraldıktan sonra filmin doğrudan ve dolaylı olarak çoğaltılması, dağıtılması, satılması, kiralanması, birtakım araçlarla umuma sunulması gibi hususlara izin vermek ve bunları yasaklamak konusunda münhasıran hak sahibi olur.
Sinema eserinin birlikte sahipleri yapımcıya mali haklarını devrettikten sonra, sözleşmede aksi bir hüküm yoksa, filmin dublajına ve alt yazı eklenmesine itiraz edemez.
Ancak filmin kazanç amacı olmaksızın eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, kamu düzeni veya haber amacıyla kamuya arzı, yayınlama ve kâr amacı gütmeden şahsi kullanım için çoğaltılması, radyo-televizyon kuruluşlarının kendi imkanlarıyla kendi yayınları için yaptıkları kısa süreli geçici tespitler ve FSEK m. 30, 32, 34, 35, 43, 46 ve 47 kapsamına giren faaliyetler için film yapımcısının ve bağlantılı hak sahiplerinin yazılı izni gerekmez.
Kanundaki eser kategorileri sınırlı sayıda olmakla birlikte bu kategorilerin altında sayılan eser çeşitleri örnek niteliğindedir.
Kanunda sayılan eser kategorilerinin dışında işlenmeler, derlemeler ve veri tabanlarının da bazı özellikleri taşımak kaydıyla FSEK kapsamında korunacağı kabul edilmiştir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun eser sahibine tanıdığı maddi ve manevi haklar bulunmaktadır. Eser sahibinin maddi hakları işleme hakkı, çoğaltma hakkı, temsil hakkı, yayma hakkı ve yayın ile umuma iletim hakkı iken; manevi hakları ise adın belirtilmesi hakkı, teşhir hakkı, eserde değişiklik yapılmasını önleme hakkı, tahrip etmeyi önleme hakkı, eserin aslına ulaşma hakkı ve umuma sunma hakkıdır.
Ayrıca pay ve takip hakkı, cayma hakkı ve vazgeçme hakkı kanunda düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra eseri meydana getiren kişi olmayıp, pazar değeri olan özel bir faaliyetle eserin yaygınlaşmasına katkıda bulunan bağlantılı hak sahiplerine (icracı sanatçılar, icrayı organize eden müteşebbisler, fonogram yapımcıları, yayın kuruluşları, film yapımcıları) de FSEK’te bağlantılı haklar tanınmıştır.
Fikri Ürünlerin Korunması (Telif Hakkı Koruma)
FSEK kapsamında eser olarak kabul edilen bir fikri ürün, ortaya çıktığı andan itibaren, hiçbir kayıt veya tescil işlemine gerek olmaksızın, kendiliğinden telif hakkı korumasından yararlanır. Ancak hak sahipleri, haklarının ihlal edilmemesi ve ispat kolaylığı sağlanması açısından Telif Hakları Genel Müdürlüğü’ne başvurarak isteğe bağlı kayıt-tescil yaptırabilirler. Bunun yanı sıra noter tarafından düzenlenen ya da onaylanan hak sahipliği belgeleri ile de eser sahibi eser üzerindeki hakkını belgeleyebilir.
Önemle belirtmek gerekir ki sinema eserleri, müzik eserleri ve bilgisayar oyunlarında, Fikir Ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkındaki Yönetmelik’in 5. Maddesi gereğince, kayıt-tescil zorunludur. FSEK m. 13’e göre filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları bu yapımların kayıt-tescilini yaptırmak zorundadır. Zorunlu kayıt ve tescil işlemleri Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır.
Fikri ürünlerin korunması için kayıt-tescil sisteminin yanı sıra bandrol sistemi, sertifikalandırma sistemi ve il denetim komisyonlarınca yapılan denetimler de telif hakkı koruma için alınan önlemlerdendir. Bu yöntemlere ilişkin usul ve esaslar, FSEK’teki hükümler doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çıkartılan yönetmelikler ile düzenlenmiştir. Ancak bu yöntemler tedbir niteliğinde olup, fikri mülkiyet hakkının ihlalini önleme ve hak sahiplerini olası bir telif hakkı ihlaline karşı koruma amacını taşır; telif hakkı ihlali meydana geldikten sonra hak sahibinin başvurabileceği hukuki imkanlardan aşağıda bahsedilecektir.
Telif hakkının sağladığı koruma eserin alenileşmesi ile başlar, eser sahibi yaşadığı sürece ve ölümünden sonraki 70 yıl boyunca devam eder. Koruma süresinin dolmasıyla, eser sahibinin mali hakları son bulur ve eser sahibinin izni olmaksızın kullanılabilir hale gelir.
Telif hakkı ihlali; koruma süresi devam eden eserin sahibinin izni olmadan çoğaltılması, değiştirilmesi, kiralanması, yayımlanması, çeşitli iletişim araçlarıyla umuma arz edilmesi, başkası tarafından kendi eseriymiş gibi adlandırılması, esere ilişkin eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi gibi durumlarda söz konusu olur. Bu durumlarda telif hakkı korumasının hak sahiplerine sağladığı hukuki imkanlar şunlardır:
Eser sahibini tespit davası: Bu dava, eseri meydana getirdiğini iddia eden kişi tarafından açılır. Eser üzerinde kimin hak sahibi olduğunun tespit edilmesi amaçlanır ve mahkeme kararı diğer davalarda delil olarak kullanılabilir.
Tecavüzün tespiti davası: Bu davanın açılabilmesi için telif hakkı ihlalinde bulunan kişinin kusurlu olması şart değildir, ihlalin varlığı yeterlidir.
Tecavüzün Önlenmesi (men’i) Davası: Bu dava maddi veya manevi hakları ihlal tehlikesiyle karşı karşıya olan eser sahibi tarafından açılır. Önceden gerçekleşmiş bir ihlalin tekrarlanması ya da devamı ihtimali söz konusu olduğunda da tecavüzün önlenmesi davası açılabilir.
Tecavüzün Kaldırılması (ref’i) Davası: Bu davadaki yarar tecavüzün hukuka aykırı sonuçlarını ortadan kaldırmaktır. Tecavüzün kaldırılması kapsamında uygulanacak tedbirler, çeşitli kriterler göz önünde bulundurularak mahkeme tarafından takdir edilir.
Sahibi tarafından henüz umuma arz edilmemiş bir eser, sahibinin izni olmadan veya onun iradesine uymayan bir surette umuma arz edilirse de yine tecavüzün kaldırılması davası açılabilir. Eser üzerine sahibinin adı yazılmamışsa ya da yanlış yazılmışsa ve bu şekilde çoğaltılmışsa, çoğaltılmış nüshalardaki yanlışlığın düzeltilmesi için yine tecavüzün kaldırılması davası gündeme gelecektir.
Eseri, hak sahiplerinin izni olmadan işleyen, çoğaltan, nüshalarını yayan, temsil eden ya da umuma arz edenlerden; bu kişilerle hak sahipleri sözleşme yapmış olsaydı istenebilecek olan bedel ya da FSEK uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç katı, hak sahiplerince istenebilir. Hak sahibinin izni olmadan çoğaltılan eser henüz satışa çıkarılmamışsa hak sahibi, çoğaltılmış kopyaların ve bunun için kullanılan araçların imha edilmesini, uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini de isteyebilir ya da çoğaltan kişiyle aralarında sözleşme olması durumunda isteyebileceği bedelin üç kat fazlasını isteyebilir.
Maddi ve Manevi Tazminat Davaları: Eser sahibi, telif hakkını ihlal eden kimselerden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Aynı zamanda bu faaliyet sonucu elde edilen kârın kendisine verilmesini de isteyebilir, bu durumda bu miktar tazminat bedelinden düşülür.
Ceza Davaları: Sahibinin izni olmaksızın eseri çoğaltmak, değiştirmek, dağıtmak, esere kendi eseri olarak ad koymak, eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunmak gibi fiiller aynı zamanda suç teşkil eder ve hapis ya da adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu suçların kovuşturulması için hak sahipleri ya da meslek birlikleri tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunulması gerekir.