Mücbir Sebep Olarak Koronavirüs Salgını Ve Sözleşmelere Etkisi
Çin‘de başlayan ve Corona Virüs (Covid-19) olarak bilinen bulaşıcı solunum yolu hastalığının kısa bir süre içerisinde tüm dünyada etkilerini göstererek, küresel anlamda bir tehdit oluşturması ile birlikte, koronavirüs Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir salgın olarak nitelendirildi.
Salgının birçok alanda olduğu gibi ekonomik alanda da yol açtığı sorunlar her geçen gün artarken özellikle ticari ilişkilerde gecikme veya ifa güçlüğü durumlarının meydana gelmesi muhtemel gözüküyor. Ülkemizde de salgına karşı tedbir amaçlı yürütülen uygulamalar neticesinde meydana gelecek aksaklıklar Koronavirüs salgınının hukukta mücbir sebep olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği sorusunu akıllara getiriyor.
Mücbir Sebep Nedir?
Koronavirüsün mücbir sebep olup olmadığı hususunun yorumlanabilmesi için öncelikle mücbir sebebi tanımlamak gerekir. Mücbir sebep, kanunlarda açıkça tanımlanmamış olup genel olarak herhangi bir kusur olmaksızın meydana gelen, öngörülmesi ve engellenebilmesi mümkün olmayan olay olarak tanımlanabilir.
Her ne kadar mücbir sebep kanunlarda tanımlanmamış olsa da gerek doktrin gerekse Yargıtay kararları doğrultusunda herhangi bir olayın mücbir sebep olarak değerlendirilebilmesi için öngörülen bazı şartlar söz konusudur. Genel olarak bu şartlar;
- Söz konusu olayın tarafların kusuru olmaksızın gerçekleşmiş olması
- Öngörülemeyecek olması
- Olayın tüm önlemlere rağmen ifayı imkansız hale getirmesinin engellenememesi
şeklindedir. Bu temel şartların yanı sıra mücbir sebep olduğu iddia edilen durumun ülke genelindeki etkisi, benzer hukuki olay ve ilişkilere etkisi ve tarafların tacir olup olmadığı hususları da Yargıtay tarafından değerlendirilmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için kusursuzluk, öngörülemezlik ve engellenemezlik unsurlarının birlikte var olması gerekir.
Söz konusu olay doğal, sosyal, hukuki veya beşeri olabilir. Bu bağlamda deprem, sel, yangın, salgın hastalıklar mücbir sebep sayılır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1190E. ve 2018/1259K ;
“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren,
F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Yargıtay kararında da açıkça görüleceği üzere herhangi bir kusur olmaksızın meydana gelen öngörülemeyen ve engellenemeyen ‘’salgın hastalıklar’’ mücbir sebep olarak kabul edilmektedir.
Koronavirüs Mücbir Sebep Olarak Değerlendirilebilir mi?
Koronavirüsün de bir tür salgın hastalık oluşu dikkate alındığında bu yönüyle mücbir sebep kabul edilme yeterliliği söz konusudur. Ancak bu durum tek başına mücbir sebep iddiasında bulunmak için yeterli olmamalıdır.
Koronavirüsün ve genel olarak mücbir sebep sayılan bir olayın etkisi tespit edilirken mücbir sebep ile ifanın imkansızlaşması arasında nedensellik bağının olup olmadığı, sözleşmenin mücbir sebep maddeleri ve salgın hastalıkların bu madde kapsamına dahil edilip edilmediği ve alternatif ifa seçeneklerinin bulunup bulunmadığı hususlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Koronavirüsün Mücbir Sebep Olarak Kabul Edilmesinin Sonuçları Nelerdir?
Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi sonucunda koronavirüsün mücbir sebep olarak kabul edilmesi halinde Türk Borçlar Kanunu Madde.136 ile düzenlenen ‘’ifa imkansızlığı’’na ilişkin hükümlere başvurulacaktır. Buna göre;
1-Borç sona erer!
Türk Borçlar Kanunu Madde.136/1:
‘’Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. ‘’
hükmü uyarınca sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi, borçlunun kusuru olmaksızın imkansız hale gelirse, borçlunun yükümlülüklerini yerine getirme mecburiyeti ortadan kalkar.
2-Borçtan kurtulan borçlu karşı taraftan almış olduğu edimi geri vermek zorundadır!
Borç sona ermiş olsa da madde 136/2 gereğince ifası imkansız hale gelen sözleşmeden dolayı alınmış olan edimin iade edilmesi gerekir. Aksi halde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açılabilecektir.
3-Borçlu, ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmek ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almak zorundadır!
İfanın imkansızlaşması halinde madde 136/3 gereğince mücbir sebep nedeniyle borcun ifasının imkansızlaştığını öğrenen borçlu, bu durumu en kısa süre içinde alacaklıya bildirmelidir. Aksi halde alacaklının bu nedenle uğradığı zararı gidermekle yükümlü olacaktır.
4-Edimin ifası imkansız hale gelmez fakat önemli ölçüde güçleşirse ilgili taraf uyarlama talep edebilir!
Mücbir sebep nedeniyle ifanın imkansızlaşmadığı ancak önemli ölçüde güçleştiği hallerde Türk Borçlar Kanunu Madde 138. uyarınca sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep etme, uyarlamanın mümkün olmadığı hallerde ise dönme hakkının kullanılabilmesi mümkündür.
Uyarlama Talep Edilebilmesi İçin Gerekli Şartlar Nelerdir ?
- Sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkan olağanüstü bir durum olmalı
- Uyarlama talep eden taraf bu olağanüstü durumu öngöremeyecek olmalı
- Borç henüz ifa edilmemiş olmalı veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklar saklı tutularak ifa edilmiş olmalı
- Borçlunun ifasının beklenmesi ‘’Türk Medeni Kanunu Madde 2.‘’Dürüstlük’’ ilkesine aykırılık teşkil edecek olmalı
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 09.10.2019 Tarih 2018/5741E, 2019/7695K
‘’Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık(…Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir.Bu ilkelere göre,sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır.Eş söyleyişle,sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış,edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile,borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir.Sözleşmeye bağlılık ilkesi,hukuki güvenlik,doğruluk,dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK.nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula.. ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir.’’
Yargıtay kararında da görüleceği üzere sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan, öngörülemeyen ve edimler arasındaki dengenin bozulduğu hallerde yukarıda sayılan şartlar mevcutsa sözleşmenin değişen koşullara göre uyarlanmasını talep etmek mümkündür.
Bu nedenle Koronavirüs salgını nedeniyle ifanın büyük ölçüde güçleşmesi halinde de gerekli şartlar oluşmuşsa uyarlama talep edilebilir.
Sonuç olarak; tüm bu açıklamalar doğrultusunda Dünya Sağlık Örgütü tarafından ‘’pandemi’’ ilan edilen ve hızla yayılarak tüm dünyada birçok alanda etkilerini gösteren Koronavirüs mücbir sebep olarak kabul edilebilir niteliktedir. Ancak herhangi bir hak kaybına sebebiyet verilmemesi için bu konu ayrıca her bir sözleşme nezdinde somut olayın koşulları dikkate alınarak irdelenmelidir.
Korona Virüs Salgının Hukuki Boyutları,Mevzuatlar ve Güncel Gelişmeler için buraya tıklayınız.
Av.Kadir Kurtuluş – Av. Gülşah YAZMACI